10.12.2010

Büyük Başlığın, Küçük Harfleri


Bazen, “iyi” olmanın, çok iyi olmadığını düşünmekteyim. Öyle ki, önsezilerime de bir hayli güvenirim diyerek başlıyorum asıl anlatmak istediğim konuya;

Hayatımızı sürdürebilme çabamızın başkahramanı olan “iş” yaşantımız, sinir ve sindirim sistemimizi de her daim etkisi altına almıştır. Yaşanan sevimsiz bir olay yâda, yöneticinizin ani değişen tavrı huzursuzluk yarattığı gibi, beyninizi de bir o yana bir bu yana savrulan “acaba öylemi? Neye kızdı ki?” gibi sorularla fazlasıyla kemirmektedir.

Ben ise, neyin doğru olduğuna karar veremiyorum. Öyle garipliklere şahit oluyorum ki, şaşırmak hafif kalıyor yanlarında. İnsani değer ve bir insana verilen değerin ne kadar göreceli olduğunu tartışırken kendimle, provasız üzerime yazılan senaryolarda başrol oynuyorum. Oysaki canavar olmaya müsaitken sahnede, doğaçlama bile yapamıyorum.
Huzursuzluğumu perçinleyen umutsuzluğum, her gün yeni bir meyve verirken dallarında, taşlayacak tek bir taşım olmadığını fark edip, mecbur yine ona sarılıyorum.

Korkmuyorum, yaşamak istemediklerimi yaşamaktan.
Şimdi, teselli havuzundan bir niyet çektim kendime ve en azından, olduğum gibi görünmeyi başarabiliyorum diyorum :)
“Vicdanımın huzuru ve insani değerlerim, cılız hırslarımın çok üstünde.”

İsterdim iyi şeyler olsun.
Fakat bazen sizin bildiğiniz “iyi” iyi olmuyor işte.

Ve son olarak durumumu kafiyeli bir cümle ile tamamlayıp, gidiyorum;

“Operada tek şancı için yazılmış arya gibi ruhum. Sürekli değişken ritimlerine ayak uyduramıyorum.”

İyi dileklerim sizinle,
Bu aralar ben biraz “yorgunum”…

Esen kalın, sevgiler,

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Mademki taşın yok elinde ben sana bir balta uzatıyorum. Al, kes o zehirli ağacı. Ama insani değerlerin, zararlı da olsa bir ağacı kesmene mani olcak değil mi? O zaman şu ağacı aşılayalım umutla. Meyve vermeye devam etsin. Öyle ki, bu sefer bırak taşlama isteğini veya umutsuzca sarılma mecburiyetini, sevgiyle kucaklama arzun perçinlensin. Daha önce de söylediğim gibi; umudu yeni gelen bir yılda (Bkz:Heppi Niv Yır) veya kendi dışında herhangi bir şeyde aramak yerine biraz kendine ve çevrendeki güzelliklere bakma vakti gelmedi mi?

Yöneticin, huzursuzluk çıkardığı kadar olumlu davranışlar da sergilemişti hatırla. İşin sinir sistemine işleyip zaman zaman çökertiyor evet ama aynı iş, örneğin;sevdiğin birine ısmarladığın kahveyi ve dolayısıyla o kişiyle geçirdiğin güzel anları da veriyor sana.

İyi, her zaman "iyi" olmuyor evet, ama kötü de her zaman "kötü" değil aslında. En azından kötüde de iyi bir yan bulunabilir görmeyi bildikten sonra. Kötünün, iyinin kymetini hatırlatması özelliğiyle başlanabilir bakmaya mesela.

Şu bardağın üst kısmına bakmayı bırak da biraz altına doğru çevir gözünü, su orda... :)

Unknown dedi ki...

İnsan çocuğunu kesebilir mi ki? Nasıl keseyim peki, içimde parçalarımla beslediğim, büyüttüğüm bu ceviz ağacını...
Yüzümün temeline yerleşmiş gülümsemenin altında yatan melankoliyi seviyorum. Sessiz ve küçük bir sızıntı gibi bünyeme verdiği zarar en fazla. Bazen tavan çok aksa da yağan bu sağnak yağmurda, kap kacakları diziyorum birbir olukların altına. :)
Tekrar teşekkürler, yorumlarınız beni çok mutlu ediyor...

Adsız dedi ki...

Bu durumda ne kesiyoruz ne de aşılayıp müdahale ediyoruz. Melankoliyle karışık mazoşistik bir yapı da söz konusu sanırım :) Dedim ya kötünün içinde de iyi vardır diye, sızıntılar "kötü" gibi görünse de ilk bakışta, loş ışık altında düşüncelere gömülmüşken akan damlaların şıpırtısını dinlemek neden keyifli olmasın?

Rica ederim. Yazılarınızın (bu durumda benim de saygıyı elden bırakmamam gerekiyor:) ) devamını bekliyoruz.

Yorum Gönder